10.10.2012 / Adnan Yıldırım
Yayımlanma Tarihi : 10.10.2012 Adnan YILDIRIM @adnyildirim BÜTÇE HAPŞIRINCA VERGİLERİ ARTIRMAK EKONOMİYİ HASTA EDER.... Haziran ayındaki kamu bütçe dengesinde görülen bozulma hemen vergiyi akla getirmiş, Eylül ayı başından itibaren olası vergi artışları konuşulmaya başlanmıştır. Bu ortamda, Maliye bürokrasisinde yıllardan beri rutin olarak yapılan muhtelif çalışmalar, yapılan tartışmaların malzemesi olmaktadır. Hemen hemen basın yayın organlarının tamamında, ilgili platformlarda ve sektörlerde vergi artışlarının olumlu olumsuz etkileri dile getirilmektedir. Yapılan tartışmalarda, bu yıl sonunda yasalaşması planlanan yeni Gelir Vergisi Kanunu taslağındaki konular, 2006 yılında yenilenen Kurumlar Vergisindeki istisnalar ile bazı mal ve hizmetlerdeki KDV, ÖTV, harçlar vb oran ve tutar artışları birbirine karışmış durumdadır. Her ne kadar Haziran-2012 bütçe gerçekleşmelerinin yarattığı endişe, mali tatil nedeniyle biraz gecikmeli açıklanan Temmuz-Ağustos ayları ve kümülatif bütçe gerçekleşmelerine bakıldığında biraz yatışmış olsa da 2012 yılının son aylarında 2011 yılına göre bütçe dengelerinde bozulma gözlenmektedir. Bu durum, Ekim ayında TBMM’de başlayacak 2013 yılı bütçe görüşmelerinin önemli konusu olmaya aday gibi görünmektedir. Ülkemizde bütçe açığı denilince hemen vergiler akla gelir. Nedense bütçenin harcama kalemlerine fazlaca bakılmaz, yada öncelikle harcamalarda tasarrufa gitmek düşünülmez, acele bazı vergi kalemlerine bakılır, kağıt üzerinde hesaplamalar yapılır yada muhtelif seçeneklerde elde edilecek vergi hasılatı hesaplamalarının yapılması istenir. Bu çalışma ve hesaplamalar benim Maliye Bakanlığında görevde olduğum yıllarda da yapılmıştır. Dünya ekonomisinde yada Türkiye ekonomisindeki bozulmaların yarattığı telaş ve endişelerle kriz yada mini kriz paketleri hemen gündeme gelivermektedir. Örneğin, 2002 yılında kabul edilen ve yürürlüğe giren Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun (benim bildiğim) ilk tasarısı 1993 yılında hazırlanmış ve 1994 yılı krizinde TBMM’ye sevk edilmiştir. O tarihte sevk edilen tasarıdaki vergi oranlarının çoğu 3 haneli idi ve bazıları neredeyse 4 haneye yaklaşıyordu, mal grupları da daha kapsamlı idi. Neyse ki o tasarı yasalaşmadı, komisyon aşamasında tasarı üçe bölünerek diğer 2 kısmı kademeli olarak yasalaştı, ancak tasarıdaki oranlar,ekonominin bütününü ve sektörlerde yaratacağı etkileri göz ardı ederek kağıt üzerinde yapılan hesaplamalarla oluşturulmuştu. Bu örneğe uygun tasarı taslakları yada Bakanlar Kurulu yetkisi kullanılarak mevcut kanunlardaki oran artış önerileri geçmişte olduğu gibi bugün de hazırlanmış olabilir. Unutulmamalıdır ki önemli olan ve öncelikli olan husus ekonominin kendisidir vergiler değirdir.Asıl hedef ekonominin büyütülmesidir, ekonomide konulmuş büyüme oranı, yatırımlar, doğrudan yabancı sermaye girişi, istihdam, ihracat gibi stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Özetle, sadece Haziran ayından hareketle 2012 yılı bütçe dengelerini öne çıkartarak, ekonomik büyümeye ve kayıt dışı ile mücadeleye zarar verecek ani vergi artışlarını gündemden düşürmek gerekir. Üstelik rakamlara dikkatli bakılırsa, bir önceki yıla göre belirgin bir bozulmaya rağmen, Ocak-Ağustos/2012 döneminde toplam bütçe gelirlerindeki artış enflasyonun üzerinde %10,8 olarak gerçekleşmiş, oysa dengenin bozulmasına neden olan bütçe harcamaları ise %16,3 gibi yüksek bir oranda gerçekleşmiştir. Bu nedenle öncelikle harcama tarafına bakmak gerekir. Ayrıca, dünyada pek çok gelişmiş ülke ekonomileri sorun yaşamakta, iç talepler düşmüş durumda ve FED’in parasal genişleme etkili politikaları nedeniyle yakın gelecek için risklere gebe bir sürece girilmişken vergi oranlarındaki artışlar ters etki yaparak vergi gelirlerinin azalmasına da yol açabilecektir. Bu arada, TÜİK tarafından yayınlanan tüketici güven endeksi değerinin 91.1’e düştüğüne de dikkat çekmek gerekir. Öte yandan tabii ki de yukarıdaki hususları göz önünde bulundurarak vergide adaleti sağlamaya, kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ekonomi ile mücadeleye devam edilmelidir. Vergi gelirleri, vergi ödemeyenlerin ve sistem dışındakilerin üzerine gidilerek vergide adaleti sağlama amaçlı olarak doğru yöntem ve uygulamalarla artırılmaya çalışılmalıdır. Bugünkü Türk Vergi sistemi, yerli yabancı ayrımı yapmayan, genelde AB müktesebatına uygun olup vergi oranlarımız rekabetçi seviyelerdedir. Türkiye bir vergi cenneti değildir ama vergi sistemi kayıtlı ortamda olan bir ülkede faaliyette bulunmak isteyen yabancı sermaye için caziptir. Aynı cazibe teşvik sistemimiz için de geçerlidir. Vergi sistemimizin ve ekonomimizin mevcut görünümünü, kısa vadeli vergi artış hesaplarıyla bozmamak gerekir. HİS-Hızlandırılmış KDV iadesi Sisteminde KOBİ’ler için Yeni Adımlar Daha Gerekir Katma Değer Vergisi iadelerinde 2010 yılı başından itibaren, 53 nolu KDV Sirküleri ile başlatılan merkezi veri tabanından elektronik tarama ve uygunluk verilmesine bağlı olarak yürütülen sisteminde, henüz 2010 öncesindeki iade hızına ulaşılabilmiş değildir. Üç yıla yaklaşan bu uygulamada, iade süresi giderek iyileşmekle birlikte, alt aşamaların sorgulanması-taramasıyla sorunlu görülen alımların KDV tutarları mükelleflerin iade taleplerinden çıkartılmaktadır. Sonuçta, sürenin uzunluğu ve iade tutarlarının eksiltilmesi nedeniyle KDV iadelerindeki şikayetler devam etmektedir. Oysa bu arada, HİS sisteminde geçtiğimiz Ağustos ayında sistemden yararlanacakların kapsamını genişleten olumlu bir adım atılarak 18.8.2012 tarihli Resmi Gazete’de 120 nolu KDV Genel Tebliği yayınlanmıştır. Bu Tebliğle, HİS sisteminden yararlanabilmek için 11.4.2008 tarihinde 109 nolu KDV Genel Tebliği ile belirlenen tutarlar yarıya düşürülmüştür. Ne yazık ki bu indirilen tutarlar dahi çok yüksektir. Yeni Tebliğ öncesi sistemden yararlanabilecek firma sayısı 10-15 civarında hesaplanırken, düşürülmüş tutarlara uygun firma sayısının da 100-150’yi geçmeyeceği hesaplanmaktadır. 5 (Beş) iş günü içinde ve incelemesiz-teminatsız-raporsuz KDV iadesi yapılan bu sistemden, bu haliyle bırakalım KOBİ’leri, büyük firmaların çok önemli bir bölümü de yararlanamayacaktır. Bizim önerimiz, uygulamanın KOBİ’ler de dahil düzgün çalışan her büyüklükteki firmalara yaygınlaştırılmasıdır. Bu çerçevede HİS uygulamasının Gümrükçe Onaylı Kişi Statü Belgesi sahibi bütün firmalara yaygınlaştırılması yeni bir adım olabilecektir. Her grupta (A,B,C) belge sahibi firmalar, söz konusu belgeyi alabilmek için pek çok kritere göre incelenmekte ve durumlarını belgelemektedirler. Bir sonraki adımda ise, yine benzeri kriterlerle belirlenecek yurt içinde indirimli oranda mal satan firmalar da aşamalı olarak uygulama kapsamına alınabilirler.