20.8.2007 / Bülent Çakar
Yayımlanma Tarihi : 20.08.2007 Ticari ve sınaî işletmeler kar elde etmek amacıyla kurulmuşlardır. Ancak kar ve zararlarının belirlenmesi için ömürlerinin sonunu beklemek anlamsızdır. İşletmelerin faaliyetleri sonucu elde ettikleri kar/zararın belirli dönemler itibariyle tespit edilmesi hem işletme yönetimi ve ortakları için hem de kamu için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İşletmenin kar/zararının belirlenebilmesinin iki temel ilkesi dönemsellik ve tahakkuk ilkesidir. 1. Dönemsellik İlkesi: Dönemsellik ilkesi, işletmenin sürekli olması nedeniyle sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasını ifade etmektedir. a) Vergi Mevzuatı Açısından Dönemsellik: Vergi Usul Kanunu'nda, dönemsellik hesap dönemi olarak ifade edilmiştir. VUK/174. maddesinde "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır..." denilmektedir. Vergi Usul Kanunu'na göre, işletmeye ait kıymetlerin her hesap dönemi sonunda değerlemeye tabi tutulması dönemsellik ilkesinin bir gereğidir. VUK/283.maddesinde; "Gelecek bir hesap dönemine ait olarak peşin ödenen giderler ile cari hesap dönemine ait olup da henüz tahsil edilmemiş olan hasılat, mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle değerlenir..." , VUK/287. maddesinde ise; "Gelecek hesap dönemlerine ait olarak peşin tahsil olunan hasılat ile cari hesap dönemine ait olup henüz ödenmemiş olan giderler mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmek suretiyle değerlenir." denilmektedir. Bu hükümlere göre, bir dönemin gelir ve gideri diğer dönemin gelir ve giderlerinden ayrılması ve dolayısıyla dönemsellik ilkesi ön plana çıkmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu'nun 1.maddesinde; "Gerçek kişilerin gelirleri, gelir vergisine tabidir. Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, kazanç ve iratların safi tutarıdır." denilmek suretiyle dönemsellik ilkesi ortaya konulmaktadır. Yine Gelir Vergisi Kanunu'nun 38. maddesinde; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır..." denilmektedir. Ayrıca Gelir Vergisi Kanunu'nun 39. maddesi, 55. maddesi ve 67. maddeleri de dönemsellik ilkesini ortaya koymaktadır. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6. maddesi; "Kurumlar Vergisi birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır." hükmüne yer vermiştir. Yine Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 14. maddesinin birinci fıkrasında "... Beyanname ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını içerir..." denilmektedir. Ayrıca aynı kanunun 16. maddesinde;"...Kurumlar Vergisinde vergilendirme dönemi hesap dönemidir..." denilmek suretiyle dönemsellik ilkesi vurgulanmıştır. Görülüyor ki vergi mevzuatımızın pek çok yerinde dönemsellik ilkesi yer almaktadır. b) Muhasebe Açısından Dönemsellik: Muhasebe, işletme içi veya işletmeler arası ilişkilerden doğan, kısmen ya da tamamen parasal nitelikte olan ve para ile ifade edilebilen işlemlere ilişkin bilgilerin toplanması, sınıflanması ve kaydedilmesi ile ortaya çıkacak sonuçların raporlanması ve yorumlanmasını ifade eden teknik ve sanatsal yönleri olan bir bilimdir. Muhasebeden alınan bilgiler işletme sahiplerine, ortaklarına veya diğer ilgili kişilerin kararlarında etkili olmaktadır. Muhasebenin ortaya koyacağı bu veriler belirli periyodik dönemleri kapsamalıdır, aksi halde karşılaştırılabilir yorumlanabilir olmaktan uzak olur. Ayrıca söz konusu verileri elde etmek için ilgili kişiler uzun yıllar beklemek istemezler. Bu nedenle muhasebe açısından da dönemsellik ilkesi son derece önemlidir. 1 Seri no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği'nde dönemsellik kavramı; "İşletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belirli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır..." şeklinde tanımlanmıştır. Sermaye Piyasası mevzuatında ise, dönemsellik; " İşletmenin sınırsız sayılan yaşam sürelerinin sınırlı uzunlukta belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden ayrı olarak saptanmasını ifade eder" şeklinde tanımlanmıştır. 2. Tahakkuk İlkesi: Tahakkuk İlkesi, gelir ve giderlerin tahsil edildikleri veya ödendikleri döneme bakılmaksızın, maliyet veya tutar itibariyle kesinleştikleri dönemin gelir ve gideri olarak dikkate alınmasını ifade etmektedir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 39. maddesinde; "Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder." denilmektedir. Bu ifade ile, ödeme veya tahsilatın önemli olmadığı yani; · Bir hasılatın "gelir" olarak dikkate alınabilmesi için tahsil edilmiş olmasına ihtiyaç bulunmadığı, alacak olarak tahakkuk etmesinin gerekli ve yeter olduğu, · Bir giderin "gider" olarak dikkate alınabilmesi için ödenmiş olmasının şart olmadığı, borç olarak tahakkuk etmesinin gerekli ve yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Tahakkuk kavramından, fatura düzenleme, tahakkuk fişi tanzim etme gibi, hukuki sonuç doğuran belli şekil ve usule tabi işlemler veya bu işlemlerin yapılabilmesi için gerekli hukuki ortamın oluşması anlaşılmalıdır. Bütün bu tanımlamalardan anlaşılacağı üzere dönemsellik ve tahakkuk ilkeleri arasında tamamlayıcı ve belirleyici bir ilişki vardır. Hesap dönemlerinin bağımsızlığı ve dönemsellik ilkesi gereği işletmelerde iki grup hesap oluşmaktadır. Bunlar Bilanço ve Gelir Tablosu hesaplarıdır. Gelir tablosu, işletmenin belli bir dönemde elde ettiği tüm gelirler ile aynı dönemde katlandığı tüm maliyet ve giderler ile bu gelir ve giderler sonucunda oluşan dönem kar/zararını ortaya koymaktadır. Bilanço ise, işletmenin belli bir tarihte sahip olduğu varlıklar ile bu varlıkların karşılığı kaynakları gösterir. Yukarıda değindiğimiz gibi tahakkuk esasının gereği ticari kazançta bir hasılatın yada giderin ilgili olduğu dönemde ödenmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Ticari kazanç açısından giderin ve gelirin tahakkuk etmiş olması yeterlidir. Ancak dönemsellik ilkesinin gereği olarak bir gelir veya gider tahakkuk etmiş olsa bile ilgili olduğu dönemle ilişkilendirilmesi gerekir. Diğer taraftan dönem sonunda henüz tahakkuk etmemiş olsa bile, bir gelir veya gider kesin olarak oluşmuş ve miktarı kesin olarak biliniyorsa karşılık yoluyla gelir veya gider yazılması gerekir. Buna göre, dönemsellik ilkesinin işlerlik kazanabilmesi ancak vergi uygulaması bakımından tahakkuk etmiş sayılma vasfını taşıyan bir gelir ve giderin var olmasına bağlıdır. Sonuç olarak tahakkuk ilkesi her zaman önde gelmekte ise de dönemsellik ilkesi belirleyici bir fonksiyon üstlenmektedir.